Türkiye Belediyeler Birliğinin (TBB) ana faydalanıcı olduğu, Avrupa Birliği (AB) tarafından fonlanan "Türkiye-AB Şehir Eşleştirme II-Yeşil Gelecek" konulu teknik destek projesi kapsamında "Kentlerin Liderliğinde İklim Değişikliğine Uyum ve Su Yönetimi Çalıştayı" yerel yöneticilerin ve konusunda uzman akademisyenlerin sunumlarıyla devam etti.İstanbul Ataşehir'deki bir otelde düzenlenen çalıştayın son gün oturumunda konuşan Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, kentin turizmden ticarete birçok alanda önemli bir potansiyele sahip olduğunu, ancak plansız gelişmenin bu potansiyeli iklimi de kapsayacak şekilde krizlere dönüştürdüğünü söyledi.Türkiye'de kentsel yönetimde ciddi yetki karmaşası yaşandığını belirten Şahan, "Bir kentsel alanda aynı anda dört farklı kurum yetkili olabiliyor. Bu durum, yerel yönetimlerin etkinliğini zayıflatıyor ve krizleri derinleştiriyor." ifadelerini kullandı.Şahan, iklim değişikliği ve çevresel sorunlarla mücadelede planlamanın önemine değinerek, "İklim kriziyle mücadelede sadece yerel değil, merkezi yönetim ve sivil toplumun da dahil olduğu bir planlama aklı gerekiyor. Bu krizlere karşı kolektif bir planlama ve reform yapmalıyız." dedi.İstanbul'un jeopolitik konumu, tarihi ve kültürel mirasıyla krizlerle mücadelede örnek teşkil edebileceğini anlatan Şahan, "İstanbul, doğru bir planlama ve işbirliğiyle iklim krizi ve çevresel sorunlar dahil olmak üzere birçok konuda liderlik edebilecek potansiyele sahip." değerlendirmesinde bulundu.- "Yağış rejimlerindeki değişiklikler ve kuraklık, su yönetimini zorlaştırıyor"Ankara Üniversitesi Su Yönetimi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Gökşen Çapar da iklim krizi ve su yönetimi konularında kentlerin hem en büyük tehdit hem de çözüm kaynağı olduğunu vurguladı.Prof. Dr. Çapar, dünya genelinde kentleşmenin hızla arttığına işaret ederek, "Dünya yüzeyinin sadece yüzde 2'sini kaplayan kentlerde, küresel nüfusun yüzde 52'si yaşıyor ve enerji tüketiminin yüzde 72'si gerçekleşiyor. Bu yoğunlaşma, büyük ekonomik faaliyetlerin yanı sıra ciddi çevresel sorunları da beraberinde getiriyor." ifadesini kullandı.Dünya genelinde 1980'lerde 1,7 milyar olan kentsel nüfusun 2050'de 6,4 milyara ulaşmasının beklendiğini aktaran Çapar, bu durumun su kaynakları üzerindeki baskıyı artırdığını ve doğal çevrenin dengesini bozduğunu kaydetti.İklim değişikliğinin kentlerde su kıtlığı ve taşkın risklerini de artırdığını belirten Çapar, "Su kaynaklarımız yağış odaklı yönetiliyor. Ancak yağış rejimlerindeki değişiklikler ve kuraklık, su yönetimini zorlaştırıyor. Kuraklık dönemlerinde toprak sertleşiyor ve ani yağışlar suyun toprak altına sızmasını engelliyor, bu da sel riskini artırıyor." diye konuştu.Çapar, taşkın riskine karşı kentlerde hassas bölgelerin belirlenmesi ve yapılaşmanın buna göre düzenlenmesi gerektiğini dile getirdi.Kentlerde su döngüsünü iyileştirmek için "suya duyarlı kentsel tasarım" yaklaşımını öneren Çapar, "Kentlerde geçirimsiz yüzeyler suyun toprağa sızmasını engelliyor. Doğal su döngüsünü korumak için yeşil alanları artırmalı, yağmur suyu hasadı ve atık suyun yeniden kullanımı gibi çözümleri entegre etmeliyiz." şeklinde konuştu.- "Şu anda bir yıkım aşamasındayız"İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay, küresel su krizinin ekosistemler ve insanlık üzerinde yarattığı büyük tehditlere dikkati çekti.
Albay, dünya genelinde su kıtlığının hızla arttığının altını çizerek, "Günümüzde 3,2 milyar insan yılın en az bir ayında su sıkıntısı çekiyor. 2050'de bu rakam 5 milyara ulaşacak, özellikle geri kalmış ülkelerde bu durum daha ciddi hissedilecek." dedi.Küresel ısınmanın su kaynakları üzerindeki etkilerini değerlendiren Albay, "Sadece 1 derece sıcaklık artışı bile ekosistemler için büyük bir tehditken, 4 dereceye kadar artış mümkün. Bu, su döngüsünü bozarak ekosistem çöküşlerine yol açıyor." ifadelerini kullandı.İklim değişikliği nedeniyle kutuplardaki buzulların eridiğini ve deniz akıntılarının değiştiğini vurgulayan Albay, "Bu değişimler, deniz yaşamında büyük dönüşümlere neden oluyor. Şu anda gerçekten bir yıkım aşamasındayız." diye konuştu.Su kaynaklarının miktarındaki azalma kadar su kalitesindeki düşüşün de büyük bir problem olduğunu anlatan Albay, "Ülkelerin artık bu konuda somut adımlar atması gerekiyor. Artık hepimizin şapkayı önüne koyup düşünmesi gerekiyor. Bu yıkım, sadece çevresel değil, aynı zamanda büyük bir ekonomik kriz yaratacak." uyarısında bulundu.- Sürdürülebilir su yönetiminin önemiTarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün İklim Değişikliğinin Türkiye Su Kaynaklarına Etkileri ve Uyum Çalışma Grubu Sorumlusu Ayşe Yıldırım Coşgun ise iklim değişikliğiyle mücadelede uyum stratejilerinin önemine değindi.Coşgun, Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle orman yangınları ve çölleşme gibi doğal afetlere açık olduğuna dikkati çekerek, "Ülkemiz, özellikle su kaynakları yönetiminde ciddi risklerle karşı karşıya. Kuraklık, su kaynaklarının azalması ve ekosistem değişiklikleri planlarımızı etkileyecek." değerlendirmesini yaptı.Yerel yönetimlerin kuraklık ve taşkın yönetim planları hazırlaması gerektiğini vurgulayan Coşgun, bu planların bölgesel risklerin azaltılmasında önemli rol oynayacağını söyledi.Su yönetiminde doğa temelli çözümlerin önemine de değinen Coşgun, yağmur suyu hasadı ve gri suyun yeniden kullanımı gibi uygulamaların, sürdürülebilir su yönetimi için kritik olduğunu ve bu tür projelerin uygulanmasının hem ekonomik hem de çevresel açıdan fayda sağlayacağını dile getirdi.İklim değişikliğinin etkilerinin daha da artacağını anlatan Coşgun, afet yönetimi, doğal kaynakların verimli kullanımı ve doğru fiyatlandırılmasının sürdürülebilir bir gelecek için vazgeçilmez olduğunun altını çizdi.
Albay, dünya genelinde su kıtlığının hızla arttığının altını çizerek, "Günümüzde 3,2 milyar insan yılın en az bir ayında su sıkıntısı çekiyor. 2050'de bu rakam 5 milyara ulaşacak, özellikle geri kalmış ülkelerde bu durum daha ciddi hissedilecek." dedi.Küresel ısınmanın su kaynakları üzerindeki etkilerini değerlendiren Albay, "Sadece 1 derece sıcaklık artışı bile ekosistemler için büyük bir tehditken, 4 dereceye kadar artış mümkün. Bu, su döngüsünü bozarak ekosistem çöküşlerine yol açıyor." ifadelerini kullandı.İklim değişikliği nedeniyle kutuplardaki buzulların eridiğini ve deniz akıntılarının değiştiğini vurgulayan Albay, "Bu değişimler, deniz yaşamında büyük dönüşümlere neden oluyor. Şu anda gerçekten bir yıkım aşamasındayız." diye konuştu.Su kaynaklarının miktarındaki azalma kadar su kalitesindeki düşüşün de büyük bir problem olduğunu anlatan Albay, "Ülkelerin artık bu konuda somut adımlar atması gerekiyor. Artık hepimizin şapkayı önüne koyup düşünmesi gerekiyor. Bu yıkım, sadece çevresel değil, aynı zamanda büyük bir ekonomik kriz yaratacak." uyarısında bulundu.- Sürdürülebilir su yönetiminin önemiTarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün İklim Değişikliğinin Türkiye Su Kaynaklarına Etkileri ve Uyum Çalışma Grubu Sorumlusu Ayşe Yıldırım Coşgun ise iklim değişikliğiyle mücadelede uyum stratejilerinin önemine değindi.Coşgun, Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle orman yangınları ve çölleşme gibi doğal afetlere açık olduğuna dikkati çekerek, "Ülkemiz, özellikle su kaynakları yönetiminde ciddi risklerle karşı karşıya. Kuraklık, su kaynaklarının azalması ve ekosistem değişiklikleri planlarımızı etkileyecek." değerlendirmesini yaptı.Yerel yönetimlerin kuraklık ve taşkın yönetim planları hazırlaması gerektiğini vurgulayan Coşgun, bu planların bölgesel risklerin azaltılmasında önemli rol oynayacağını söyledi.Su yönetiminde doğa temelli çözümlerin önemine de değinen Coşgun, yağmur suyu hasadı ve gri suyun yeniden kullanımı gibi uygulamaların, sürdürülebilir su yönetimi için kritik olduğunu ve bu tür projelerin uygulanmasının hem ekonomik hem de çevresel açıdan fayda sağlayacağını dile getirdi.İklim değişikliğinin etkilerinin daha da artacağını anlatan Coşgun, afet yönetimi, doğal kaynakların verimli kullanımı ve doğru fiyatlandırılmasının sürdürülebilir bir gelecek için vazgeçilmez olduğunun altını çizdi.